Japonya – Larissa Özdemir

Merhaba,

Japonya’da doğayla ilgili iki ayrı çalışma kampına katıldım. Ve yaşadığım en güzel deneyimdi diyebilirim. Çok güzel insanlarla tanıştım ve hayata bakış açım daha da değişti.

Neden Japonya diye sorarsanız. Japonya benim hayalim.. Senelerdir gitmek istediğim hayalime sonunda ulaştım. Ve Japonya’ya tekrar aşık oldum. Japonya’yı seviyorsanız hiç düşünmeden gidin derim. Son derece güvenli, sessiz, temiz ve müthiş… Doğası harika, insanları kibar, medeni bir ülke.

Infosheet’ler gayet yeterliydi, çok fazla hazırlık gerekmedi, zaten vize de istenmediği için, ulaşım parası kalıyordu geriye. Uçak bileti evet biraz pahalı ama yaşayacağınız deneyim de biraz eşsiz. Şimdi kamplarımı biraz anlatayım size.

İlk kampım Fukuoka yakınlarındaki Omuta’daydı. Görevimiz bambu kesmek, yıkamak, yontmak, festival için bambudan fener yapmaktı.. Çalışma saatleri gayet güzel, boş vaktimiz boldu… Öğle yemekleri yerel halktandı, ve yerel halk müthişti.. Amcalar teyzeler o kadar tatlıydı ki… Hayattan zevk alarak yaşadıklarını gördüm ve ne kadar mutsuz olduğumun farkına vardım. Kamptakiler müthiş tatlıydı, Japonlar ayrı, diğer ülkeden gelenler ayrı. Yarı Japonca yarı İngilizce anlaştık hep. Avusturya, Belçika, Fransa, Çin ve Kore’den kampçılar vardı ve Japonca bilmiyorlardı. Ben Japonca bilmeme rağmen acaba yeterli olacak mıyım diye düşünürken diğerleri sadece bir iki kelime bilerek gelmişlerdi. Ama size tavsiyem biraz Japonca bilmeniz, çünkü yerel halkla konuşmak hayatı anlamak için önemli. Kaldığımız yer küçük sıcak bir ortamdı, tek odada vakit geçirdik hep. Uyku tulumlarında yan yana uyuduk, uykuya dalana kadar sohbet ettik. Tuvaletimiz vardı fakat banyomuz yoktu. Her gün teyzelerin evine yıkanmaya gidiyorduk. Bizi arabayla almaya geliyorlardı, başkası yıkanırken çay, şekerleme, meyve ikram ediyorlardı. Beraber televizyon izliyorduk bol bol. Bu kamp zorluk açısından çok zorlayıcı değildi diyebilirim.

İkinci kampım ise Mie yakınında Nabari’deydi. Ormanda bir kulübede kalıyorduk. Kendi mutfağımız vardı. Ve banyo müthişti, onsen benzeri bir banyoydu ve rahatlamak için birebirdi. Görevimiz ormanda birbirini engelleyen ağaçlara yer açmaktı. İnce ağaçları kesiyorduk, çalışma saatleri uzundu ve biraz da yorucuydu diyebilirim. Günde 7-8 saat çalışıyorduk ama yine de çok eğlenceliydi. Bu kampta da 2 Endonezyalı, 1 rus, 1 Fransız, 5 Japon vardı. Yine herkes çok tatlıydı. Kamptayken bir de Tokyo’daki doğayla ilgili bir foruma katıldık. Forum öncesi ve forum sırasında bize daha önce aynı kampa katılan kişiler eşlik etti. Ve tabiki onlar da çok eğlenceli çok tatlı insanlardı. Bu kampta daha çok Japonca konuştuk diyebilirim, çeviri görevini ben üstenmiştim. Bir de kaldığımız yerde çalışmaya gelen engelli çocuklar vardı, onlar da gerçekten tanışmaya değerdi. Herkesin çabaladığını görmek motivasyon kaynağıydı. İlk kampa oranla zorluk seviyesi çok daha yüksekti, motivasyon ve sıkı çalışma gerekliydi. Ama çalışmanın yanında eğlence de vardı tabii. Bu kampta boş vakit pek yoktu ama eğlenecek birşeyler muhakkak buluyorsunuz.

Kamplar dışında, boş günlerde düzenlenen geziler, yapılan workshoplar, pişirilen yemekler, farklı aktiviteler çok keyifliydi. Kampa gelen herkes aile üyesi gibiydi. İki kamp da bitince gözyaşlarımızı tutamadık. 2 hafta olmasına rağmen 24 saat beraber geçince ister istemez yakınlaşıyorsunuz, bir de özel birini bulduysanız ayrılmak gerçekten güç.. Şimdi beraber önümüzdeki senenin planlarını yapmaya başladık, ne zaman buluşacağımızı, hangi kamplara katılmak istediğimizi konuşmaya başladık hepimiz. Sanırım tekrar Japonya’da bulacağım kendimi. En yakın zamanda dönmek istiyorum. Ha bir de vejeteryan olmak pek de sorun değil. Her iki kampta da bana özel yemekler hazırlandı ve herkes bu konuda gayet anlayışlıydı. Kaldığınız yerler belki çok lüks, rahat ya da temiz değil ama sizi misafir eden kişiler size ellerinden geldiği konforu sunmaya çalışıyor. Bence şansınız varsa düşünmeden bir kampa katılın, size gerçekten çok güzel fırsatlar, yeni deneyimler ve güzel insanlar sunacak…